4 Temmuz 2012 Çarşamba

kENDİMDEN eSİNLENDİM ; )



bazen içimdeki volkanik patlamalardan benim bile sonradan şaşırdığım şeyler çıkabiliyor.
sıkıntıdan ve beklemekten yorulup üretime geçtiğim bir anda oldu olan ;) 

en çok sevdiğim şey;
GÖRÜNTÜSÜNÜ SEVMEDİKLERİMİ SEVECEĞİM, KULLANAMADIKLARIMI KULLANABİLECEĞİM HALE GETİRMEK...

daha önce hiç kimsede görüpte duymadığım bir dönüşüm...
işte en çok bunu seviyorum: KENDİMDEN ESİNLENMEYİ :)))

bir gün bambaşka hallere büründürüp kullanırım diye; kumaşını, dokusunu sevdiğim ama kullanmadığım ne varsa atmıyorum...
değişime karar verdiğim şeyi önce elime alıp evire çevire inceliyorum.



ÖNCE : çok sevdiğim ama bana dar gelen bir pantolondu.

SONRA : tamamıyla elimde diktiğim (dikiş makinam olunca küçük küçük dokunduğum) pantolon kaynaklı bir yelek (aslında ceket de olur)...

biz de o yüzden
" YE(lek)+(ce)KET = YEKET " eşitliğinden
yeket diyelim ;)))




bir prova mankenim olsaydı çok daha kolay dikerdim eminim;
kendime diktiğimi kendimle prova etme başarısını gösterebilmiş olsamda zorlandığımı itiraf etmeliyim.


yapımına değinecek olursam:


konum olarak pantolonun bele göre simetrisini alıp yekete dönüştürdüm ;)))
görünen yeket beli = eski pantolon beli
ceplere dokunmadım (sadece tersi döndü).
pantolon paça tüm yan dikişleri söküldü, kol oyuntusu ve arka bel pensleri hesaplanarak dikildi.
 görünmesede içinde astarı mevcuttur.
arka püsküllü kısım aslında kamufledir (arka cepleri gizledim).

;)







3 Temmuz 2012 Salı

sANAT aDASI




denizi severim
kokusunu
sesini
bir çok insandan daha canlı oluşunu
büyüklüğünü
gücünü
dalmadan görünmeyen derinliğini
.
.
.
bir adaya ait olmalıyım
en medeni kente uzak olmayan
kentin ışıklarını uzaktan izleyen bir ada
kalabalıksız
sakin
ağacı bol
.
.
.
her köşesine bisikletle varacak kadar engebesiz
her karesini saatlerce izleyecek kadar sanatsal evler
tek düze değil
birbiriyle uyumlu ama kaldırım taşına dahi sanat değmiş bir düzen
huzurlu
temiz
ve
sessiz
.
.
.
adını buldum:
"sanat adası"
benim olası ;)











28 Haziran 2012 Perşembe

ya çalarsa saat : |


bir gün bir radyoda tanımadığım birisinden bir daha aklımdan çıkmayacak sözler işittim:
"günün birinde yaşadıklarınız çocuğunuza tecrübe olsun diye yazmaya başlayın." anlamına gelen sözcüklerdi.
o anda kurulmuştu çalar saat beynimde...
saati günü saklı olsada kuruluvermişti işte.
burda yazmaya başlamadan önce yazmışlığım oldu; ancak burda yaşadıklarımı dilim döndüğünce yazma fikri hoşuma gitmeye başladı.

yaşadıklarımı yazmayı eskiden beri severim :
geçip gideni eksiksiz hatırlamak için...
geçmişin tozunu almayı sevdiğim için...
anlık duygularımı birisiyle paylaşmaktansa kendimi kendimle teselli ettiğim için...
yaşadıklarımın kritiğini yine kendime yapmayı sevdiğim için...
yazdım bitti-gitti ohh rahatladığım için...
...
tam adını koyamasam da; yaşadıklarımın hissettirdiklerini  yazmayı severim ;)

burada olmaya keçe çantalarım nedeniyle karar vermiş olsamda hayatı yazarak paylaşma tadında ve aynı zamanda ellerimde hayat buldurduklarımla yolculuğuma devam etmek niyetindeyim.

en güzel yolculuklar sizin olsun...




27 Haziran 2012 Çarşamba

sÖZ mECLİSTEN iÇERİ :)))



mükemmelliyetçi kadınlar anne olamazlar bir türlü.

yaşanması gereken mükemmel hayalleri vardır.

bir de kendi mükemmellik kriterleri tabi...

mükemmel bir anne olmak isterler.
buna bir an inanır da anne olmaya karar verirlerse; mükemmel bir babası olsun isterler.
babada da umut varsa; doğacak çocuğun mükemmellik hesabını yaparlar.

bu hesap kitap işiyle uğraşırken doğurganlık yaşları geçer.


deneyip yanılmayı göze alamadan OT gibi geçer günleri :)))


dipnot : mükemmellikten kasıt, kişinin olmazsa olmazlarının olmasıdır ;)))






26 Haziran 2012 Salı

yAZMASAM sUÇ oLUR...






öfke sıçradı beynime. küçük beyinlere maruz kalmanın verdiği köşeye sıkışma hali bu. son zamanlarda görmeseydim-duymasaydım diyeceğim şeyler yaşıyorum. cehalet diyorum içimden ama; allanıp pullanmış at gözlüklerini takıp gezenlere içimdekileri söylemeyi çok istesemde susuyorum. savunmaya geçtiklerinde duyacaklarımdan daha çok korktuğumdan susuyorum. gitmek hatta mümkünse yokolmak istiyorum. bu yüzden yazıyorum... 

televizyon ekranlarında illaki gözünüze çarpmıştır: yüzündeki derin izlerle değil sırtındaki odun yığınıyla yürümekte zorlanırken dikkat çeken çoğu yaşlı kadınlar. o sahne herkesin gözünde karelensin diye sözediyorum; yüzündeki birinci derece çizgilerin oluşum safhasındaki yaşanmışlıkları tahmin bile edemem biliyorum. ülkemin bir çok kesiminde varolan bir salgın zannediyorum bu. kadının köle olarak algılanmasını tescilleyen bir salgın. kadın her zaman erkeğin bir adım arkasında olmalı zihniyetinin bir şekilde herkese bulaşması durumu.

öfkem büyük: kendini kölelik kraliçesi zanneden mahrur ama acısı olmayan ve asla itirazı olmayan hastalıklı kadın topluluğuna... erkeğin elinin kiri olmasının haklı gururunu yaşayan asaletten ve sadakatten arındırılmış kadınlara ve erkeklere...

bir kadın ve bir erkek duygusal zekalarıyla farklılıklar gösterirler; bedensel farklılıkları olduğu gibi ancak haklar sözkonusu olduğunda eşittirler. hala kadın-erkek eşitliğini "bir kavgada, kadın ve erkeğin durumu konusundaki eşitsizliği düşün bakalım" diyen küçücük beyinlerin varolmasına şaşkınım.

itilmişlik ve kullanılmışlıktan rahatsızlık duymayan çaresiz anneler: bu ayaklar altında ezilme durumu gerçekten çaresizlik mi? erkek egemen toplum olmak mı yani basbayağı bu?..

insanlık denen kavramın cinsiyeti yoktur. kadın ve erkek her konuda yan yana, omuz omuzadır.
medeniyetin dahi tam yerleşmediği bazı şehirlerde modernlikten nasibini almak için gidilecek daha çok yol var. gidecekleri bir yol olduğunun farkındalarsa ve bir hedefleri varsa tabii...






üzgünüm; kendini ezdiren hemcinslerime...
üzgünüm; hürriyetsiz duruşlarına...
üzgünüm; haklılıklarını savunamayışlarına...






daha çok üzgünüm; köleliklerinin farkında olamayışlarına...




18 Haziran 2012 Pazartesi

dilimin kemiği sağlamdır


bazen çok şey geçer insanın aklından... pervasızca çıkıvermek istemez ağzından... sabırlıdır... susar boğazında tıkanıp kalmış düğümlerle... aklında ordan oraya savrulan deli saçması sözler durulsun özünü bulsun diye bekler... diyecekleri; içinde demlendikçe  kırıcı olmayacaktır... anlık öfkeden arınmış, dupduru; ama içinde kırılganlık dolu bir iki çift söz...

seni anladığını, nazının geçtiğini sandığın insanlardan çekersin en çok acıyı...  seni; aklının ucundan geçmeyen hallere büründürdüklerini gördüğün an susarsın... içinde çığlık çığlığadır her şey... ama sen durursun ve uzun uzun düşünürsün... yapmacıklıktan nefret etsende gülmeye çalışırsın... anlaşılır elbet ama anlasalarda kimse sormasın istersin...

dilinin kemiği sağlamdır... kimseye tek kelime etmezsin...

11 Haziran 2012 Pazartesi

hayalleriiim vaaar...



bir atölyem olsun istiyorum...

sadece orada yapılacaklar konuşulsun...

herkes değil işi olanlar dolsun...

bazen sakin bazen şenlikli olsun...

büyük bir masam olsun...

malzemelerim eksiksiz olsun...

hobim benim işim olsun...

hobisinin peşini bırakmayan dostlarım olsun...

bu hayalim gerçek ve mutluluğum olsun...


sevgiler dilerim :)))

4 Haziran 2012 Pazartesi

+,0,-



güne birlikte başlayıp bitirdiğin insanların sana yüklediği pozitif ve negatif yüklerin toplamından 3 sonuç çıkabilir :

                   1) pozitif
                   2) nötr
                   3) negatif

gün sonu toplam yükün neyse başını yastığına koyduğunda kısa günün kar ve zararını anlarsın. bazen mutludur göz kapakların uykuya dalarken... bazen de mutsuzdur uyuyamazken ... nötr olmak ise; ne kar ne de zarardır...

AYNI ANDA AYNI YERDEN BAKTIĞINIZ GÜZEL DOSTLARLA GÜZEL ANILAR BİRİKTİRMENİZ DİLEĞİYLE ;)))