10 Ekim 2014 Cuma

ansızın...




içinden geldiği gibi yaşamak ya da her fırsatta buna ortam hazırlamak elden geldiğince...
hayat dediğin bu olmalı...

güneşli günlerin ardından hafif üşümelere esir olduğumuz şu günlerde donmaya doğru yaklaşırken güneşli bir gün daha yaşıyor olmanın mutluluğu var yüzümde :)))
güneş beni hiç onsuz bırakmasın istiyorum...
ya da kısa sürsün güneşsizliğim...
ankara da yaşıyor olmakla izmir de yaşamanın arasında en çetrefilli durum bu ve bu beden bende olduğu sürece güneşli gün sayısı fazla memleketimi hep özlüyor olacağım...
izmirde misafir olmak sinirime dokunsa da orda bir tutam nefes almak huzur verici...

yine izmire gidesim tuttu benim...
yazmaya başlarken yazının buraya geleceğini hiiiç düşünmemiştim ;)
içimden akıp gidenler... 
ansızın...


sevgilerimle...
gull :)

27 Mayıs 2014 Salı

dAĞDA yAŞAYASIM vAR ;(

Bazen hızlı akmaya başlar zaman ve siz kan ter içinde zamanın arkasından tüm gücünüzle koşsanız da yetişemezsiniz...
Ama yine de koşmaya devam edersiniz gücünüz yetene kadar...
Sonuç???
Melankolik bir başlangıç oldu yine ;)
Ama yazmak bana iyi gelecek...
"Bazen" diye başlayan cümleler hırpalanmış, örselenmiş bir ben'in ardından çıkar genellikle...
Beni bilenler bilir diycem ama kendini en iyi insan kendi bilir ;)
Hayatı düşünüp tartarak yaşamayı tercih ederim, ben...
???
Yaşamayı benimsediğim gibi yönetemediğim hayatımın gidişatına bir şekilde dur diyemiyorum...
Yanlış ve hızlı alınmış kararların pişmanlığı yapıştı her yanıma...
Geçmesi ve bitmesini istediğim, pişmanlıktan kendimi yediğim, günler yığınının bitmesi için gün sayımına başladım...
Ani gelişen ve dış kuvvetler(ev sahibi) zoruyla vermek durumunda kaldığımız bir taşınma kararı; ardı arkası kesilmeyen olumsuzlukları peşinde getirdi...
Çoook aceleci davrandık ve şu an tek dileğim; evimin sahibi olmak!!!Dolayısıyla köküne kibrit suyu ekmek istediğim bütün kötü ev sahiplerinden kurtulmak...
O kadar kızgın ve öfkeliyim ki çıkıp dağda yaşayasım var :(


Güzel günler gelsin artık ...
Sevgilerimle...

4 Mart 2014 Salı

hAYAT bENİ zORLA !!!


Hayatın beni zorlama-ma-sını istemek kolaya kaçmak olur ;)
Lütfen daha da zorla ;)))


Akıl tutulması yaşadım;
Wallahi bu Türk milletinin çoğu A-P-T-A-L ...
Küçük bir grup insanın körü körüne ve cehaletle "dıtının kılıyım" diyenlerden olduğunu gözlerimle gördüm...
Dehşet !!!
O kendini kıl-tüy diye adlandıran kadının aklından zoru olduğunu düşünüp 'delidir deli!' demiştim kendimce...
Ama inanın onlardan çok var bu memlekette...
İnanılır gibi değil ...
'Çalıyorsa benim paramı çalıyor sanane!' cilerden de olabildiğince çooook var...
İnancım kırıldı, yıkıldım ve hırpalandı hayallerim...
Azınlıklar içinde azınlıklığımı hissettim...


Bir başka akıl tutulmam ise ; Yap - İşlet - Devret ! 
İnşaatla alakalı olanlar daha iyi bilir ...
Yapıyorsun, işletiyorsun sonra hooop devrediyorsun...

Yaşa yaşa bitmez sana kesilen faturalar...


Ama ne var biliyor musun ?
Hayatı sevmek var kimse umurunda olmadan...
Seviyorum ;)))



20 Şubat 2014 Perşembe

kAZANIN sONUNA bAK sEN !



aslında ne mi oldu ?

anlatayım:

otuzlu yaşlara geldiğim zaman (belki kimisine göre geç ama) zamanın kıymetini anladım ???
üretken olmayı daha çok istediğim zamanın tam da başında olduğumu hissettim...
saçma sapan ritüellerin benim vaktimi çaldığını anladım...
(bin beş yüz adet ters çıkarılmış çorabı önce düzüne çevirip sonra eşini bulup -aynı zamanda tozuyla hapşururken- katlamak örneğin)
kılını dahi kıpırdatmayan ve beni yeteri kadar annesi gibi görmeye başladığını hissettiğim zat; kafa karışıklığım oldu önce...
anneliği bile yaşamamışken annesi gibi davranmamı bekleyen bir zattan muzdarip olduğumu farkettim...
benim ki muzdariplikmiş  olagelişimden dolayı, geç anladım...
aklımın almadığı tek şey; hayat belirtisi gösterebilmek için insanoğlunun yemek ihtiyacını başkalarına bağımlı olarak ömrünü sürdürebilir mi?
bütün ömrü boyunca böyle yaşayan ve öylede ölüp giden parazitler var bu dünyada...
bu dünya bana göre değilmiş anladım...
bizim zat-ı alinin yanında bulundurulmuşluğumun tek amacı buymuş ...
öz bakımlarını karşılayabilmem!
hayal var, hayal var...

ayrıca,
üretken olmayı bırakın yeniliklere dahi kapalı olanların yakınlarında olmanın benim vaktimi yediğini hissettim...
günler yenilerini kovaladıkça daha çok şey yapmalıyım-yetişemiyorum diye hayıflanmaya başladım...
aslında vakit ayırsam daha da iyisini yapabileceğimi düşündüğüm çalışmalarıma hız veremeyişimin iç huzursuzluğunu yaşadım...
içten içe çaktırmadan kendimi cimcikliyormuşum meğer...
kendime daha çok vakit ayırmalıyım'ın kararına vardım.

sonra,
bazı dayatmaların zorunluluk diye bilinçaltına yatırılmış ve öyle gelmiş öyle gider durumlarına hafiften frene basmaya başladım...
frene bastığımda doğrudan etkilenen zat önce karnından konuştu...
sonra mızmızlandı bir çocuğun annesine mızırtısı gibi...
en son yaptıklarının esamesini okumuyorum bile!
kendimi birilerine açıklama yaparken bulduğum zat için "öyle görmüş, böyle yapıyor haliyle!" diye savunurken; benim kabullenmişliğimin zerresinin zatta olmadığını ancak şimdi idrak edebildim.
zattın beklentisi: hayatımı onun istediği şekilde oldurucam, evrilip dönüşücem !!!
hangi krallık seninkisi derler adama???
ben de işte tam bu soruyu soruyorum;  
            _kime kime ?
          _sana bana.
              _başka kime ?
              _kara kediye ;)

zattan beklentilerimi en aza indirdikten ve hayatı benim gibi görmesini beklemenin en büyük hatam olduğu itirafını yaptıktan sonra haliyle bir farkındalık yaratabilmiş olmalıyım???
diye düşündüm...
aslında yine bir boş beklenti olduğunu anladım...

neyse,
benim için bir milat değil bu farkındalık,
sadece
frenlemeye yeni geçtim...
insanoğlunun doyumsuzluğunun sınırı yok bilindiği gibi...
lafın yeri geldi diye söylemiyorum bu şuursuzluğu....
ne kadar yaparsan o kadar daha fazla istiyor ve sen ne kadar affediciysen o kadar ezik oluyorsun...
vicdan duygusundan yoksun insanların aslında 'vicdansızlaştırıldıkları' çok doğru...
vicdanımın eksildiğini hissettiğim için gerçekten üzgünüm ;(((

çarpa çarpa öğrenmenin haklılığı bence çok doğru!
çarpma hızı acıtıyor haliyle ve illaki iz bırakıyor edilgende...
etken zaten etkili olmanın çabasın da olduğu ve dediğim dedik olduğu için etkilenenin izi umrunda değil...
hatta o hala kendi haklılığında;
inanır mısın "öyle gördük o yüzden böyle yapıyoruz" deme haklılığını da kendinde gururla buluyor...
işine geldiği için diyorum ve huzurlarında sahneden ayrılmak istiyorum...
ben buyum diyen ve tüm dünya benim etrafımda dönsün diyen vücutlar...
elbette bu vücutlar bir çok renk ve cins olarak insan görünümlüler ve aramızdalar...
kendi haksızlığını bile bile bu insan görünümlü bencilatörler, varlıklarını herkese bu şekilde kabul etmekten başka çare olmadığını savunmaya geçiyor...
bravo diyorum...
ben gerçekten huzurlarınızdan çekiliyorum...

peki şimdi ne mi olacak?

anlatayım,

fren balataları sıyırana kadar frenleme yapılacak...
balatalar sıyırdıktan sonra önüne ne geldiyse ezilip geçilecek...
yangınlar çıkacak...
ölecek veya öldürülecek bedenler...
kaza bu, balatalar  sıyırmış sıyırmamış önemli değil, giden-kalan hesabı yapılacak...
ve ne olacak biliyor musun 'frene basıp sıyıran' kabahatli=kusurlu ilan edilecek...
niye frenlediği, niye vicdansız olduğu değil; sonuçta ortalığı tozu dumana katanın adı olacak...
içindeki tozla dumandan zaten boğuluyor olduğundan kimsenin haberi olmayacak...

.
.
.

sevgiyle huzurlarınızdan 'şimdilik' ayrılıyorum...









13 Şubat 2014 Perşembe

bİ yAŞIMA dAHA gİRDİM ;)

 
geçtiğimiz perşembe " bi yaşıma daha girdim "
...
mecaz değil gerçek anlamda -yaş alma- durumu ;)
bin dokuz yüz seksenli yılların başlarında, otuz ocakta dünyaya gelmiş bir kova miniği o zamanlar :D
şimdi her şeyi bilen kova kadınlarından :D
( genel kanı bu )
o halinden memnun  ( bırak bildiğini sansın ne çıkar ki ? ) da başkaları kızıyor bazı bazı  :)))
 bilmediği bişey yokmuş da, falan filan :)))
kim her şeyi bilebilir ki ???
abartma ;)
neyse

...

 
 
yıllar ömrümü kovalarken boş durmuyorum ben de bu aralar...
deneme yanılma yöntemiyle üretimdeyim...
el emeği denen şeyin fabrikasyona on bin bastığının haklılığını tüm cihan bilmeli !!!
bir ürün meydana getirirken kullandığın zaman-kafa öyle kıymetli ve seri üretime o kadar yabancı bir üretim aşaması ki; yapanlar bilir...
el emeği göz nuru üreten herkesin önünde saygıyla eğiliyorum...
ellerinize, emeğinize sağlık...
 
yalnızca bir tane üretilen bir ürüne sahip olmayı kim istemez ki :)))
 
 
sevgilerimle...
 
 
 

27 Ocak 2014 Pazartesi

gİTTİMbEN



şu dünyaya ağlayarak gelmeyenimiz yoktur...
hatta ağlamıyorsak sorundur...
ana rahminden ilk ayrılışımızda çok mu canımız yanmaktadır ya da bu feryat figan mutluluk çığlıkları mıdır bilmem...
bildiğim tek şey bu ilk gürültü var ya büyüdükçe envai çeşidini yaşayacağımızın bir garantisidir, ilk tecrübesidir sonrakilerin...
 
ağlamalı-gülmeli bir hayat...
 
özgürlüğünün başladığı yerde benimkisi bitti...
gittim ben; özgürce yaşayalım diye...





15 Ocak 2014 Çarşamba

gÖNLÜM yAZ mİSALİ ;)







 beş günlük sisli hava raporunun alt üst olup, güneşli bir güne uyanmak harika :)

güneşin içimi ısıtmasıyla bugün yaz geldi gönlüme ;)))
 
orkidelerin şehvetli duruşlarıyla birlikte sizin gönlünüze de yazın dolmasını dilemek istedim...
 
sevgiler...


daughter of the sun :)))



 

10 Ocak 2014 Cuma

cute clutch :)







haftanın son gününün öğle arasına gelmişken dün akşam bitirdiğim sevgili çantam huzurlarınızda ;)
yenisine başladım bile :)))

iyi hafta sonları dilerim...




3 Ocak 2014 Cuma

$ + £ + & = { [ ( *_* ) ] }



çanta yapımıyla ilgili tekrardan gün yüzüne çıkmaya başlayan heyecanım ve isteğimle birlikte siparişlerimin de tek tek gelmesiyle araç-gereç hazırlıkları tamamlanıyor ;)
yarın kızılaya gidip, çanta süsleme malzemelerimi de alınca her şey tamamlanmış ve geriye yapım aşaması kalmış olacak :)

aslında malzemeleri almadan önceki kafamda tasarladıklarım ve planladıklarımla heyecanım çoktaaan başlamıştı ;)))

çanta yapmamın matematiğini şöyle açıklayabilirim aslında:
  
tasarı (beyin) + malzeme (tasarıya uygun) + eller (malzemelerin tasarıyla birleşmesi) = çantalarrr
:)))

yeni yıl dileğim:
yeniliklerle dolu, heyecanlı ve güpgüzel bir yıl olsun ;)))

2014 hepimiz için hayırlı uğurlu olsun :)))
sevgiler...




27 Aralık 2013 Cuma

gÜNEŞ sEN nE gÜZELSİN ;)))



çok zaman oldu iki kelimeyi bir araya getirmeyeli...
ben kelimelerden kaçtım kelimeler beni kovaladı bir ara...
yaşadıklarımdan öğrendiklerime yenilerini eklemekle meşguldüm ;)))
şimdi bir ışık hüzmesinin peşine düştüm ve uzattım kafamı...
 
dediğim dedik, çaldığım düdükçülere ifrit olurum ama bunu bende yapıyormuşummm onu farkettim...
kapalı mekanlara sıkışıp kalınan mevsimsel, güneşsizlik hallerine uyum sağlama sürecindeyim; havayla dans edilir miymiş :) ben ediyorum, se-ve-mi-yo-rum soğuk havaları, hayattan soğuyorum :DDD
abarttım :D
soğuk olsa da güneşi göreyim lüüütfeeen ;)))
güneşli günlere...
 


 
 
uzun zamandır keçelerimle haşır neşir olamamıştım. gördüğünüz çantayı yeni yaptım, dumanı üstündedir :))) benim için değer biçilemez olan çantalarımı değer verdiklerime hediye etmeyi seviyorum. bugün sahibine ulaştı :) mutlulukla kullanması dileğiyle...
 
sevgiyle ve güneşle :)))
 
 
 
 
 
 

8 Kasım 2013 Cuma

matematiksel



duygu durumumun pek hali vakti yerinde olmayışı anlaşılmıştır ;)
ama noktalı virgülden sonra gelen kapa parantez hali de, su götürür bir hal aldığımı belirtir zannımca...
hele de tumturaklı kelimelere bulaşıp uzun cümleler kuruyorsam hiç fena sayılmam...
kelimelerimin hiiiç bitmemesi arzusundayım ;)))
etrafta olup bitenlerin delip geçtiği günlerin üstüne aklın dimağın durduğu şeyler yaşıyoruz toplum olarak...

bana kalırsa yolculuğun başını görüp, aklındaki ne varsa ortaya serip gideyim meselesi bu...
son çırpınışlar filan değil ortalığı karıştırıp millete yem atıp onlar yemlenirken yapacaklarını yapmak arka odalarda...
walla benim aklım siyasete hiiiç ermez ama bunların allahı strateji olduğu için sebep sonuç meselesi diye bakıyorum (matematiksel!)...
her şey hesap kitap işi...
herkesle danışıklı dövüş hali...
toplum psikolojisi verileri avuçlarının içinde...
ve gerçekten aptallık yüzdesinin çok fazla olduğu bu ülkede geride kalan yüzde çaresiz...

toplumda huzuru sağlamak için seçilmiş olan kişi aslında ne yapmak istiyor???
zaten yol göründü ortalığı karıştırıp öyle gideyim mi???
yoksa;
aldım elime sazı mı???

bugünler tarih olduğunda nasıl okuyacağımızı merak ediyorum doğrusu...
sonuç merakındayım yani?!?

sevgiler...









11 Ekim 2013 Cuma

böceğin uğuru ve şanslı adımlar



kulaklıkların sesini sonuna kadar açtım; mabel'i dinliyorum... uzun uzun bakmıyorum camın kenarından... bir kitap okuyordum "hayatı sevme hastalığı" 15-20 sayfa okudum, bıraktım.
...
camın arkasındayım yine... yine döndüm camıma bir uğur böceği yüzünden, geziniyor nicedir... benim uğurum olmaya geldi diyorum... nefesim pencere aralığında ve uğurum camımda geziniyor; yanı başımda yani... bir o camda bir öbüründe ; beni oyalamaya çalışır gibi , bütün kötü hisleri unutturmaya çalışır gibi... ne kadar da aceleci adımlar atıyor minik minik... minik ama şanslı adımlar...

şimdi bir uğur kondu hayatıma; seninleyim-yanındayım demek için...
bir değil iki değil tam üç...
ne kadar ihtiyacım varsa o kadar doluşacaklar yamacıma...
şimdi üç uğur böceğinin uğuru ve aralanmış camın nefesi, elbirliğiyle bugünüme destek oluyorlar...


pencere aralandı ve ben süzgeçteyim



""birdenbire açılan camla nefes almaya başladım... açtığımı unuttuğum penceredeydi mesele...

daha önce araladığım pencere,  farketmediğim bir ara -sanırım kapının açılıp kapanmasıyla- kapalı gibi duruyordu. yüzüm izmire dönük dışardan gelip geçenleri izliyorken açılıverdi. dakikalardır aynı noktaya bakıyordum ve saatlerce de bakabilirdim aslında... aynı noktaya saatlerce bakacak kıvama gelmişken pencerenin ansızın aralanmasıyla oksijensiz kaldığımın farkına varılıp yetişilen olduğuma inandım... kapalı duran ama küçük bir hava akımıyla açılıveren pencereyi kendime benzettim!!! odadaki tek dostum pencereydi... nefesim, sesim, kalabalıklığım olmuştu. suni teneffüs etkisi yaratmıştı sanki. ne açık-ne kapalı olduğu muallak olan pencerede "aslında hayat göründüğü gibi değil" mesajını aldım cebime koydum...

insan ne zaman uzun uzun bakmaktan sıkılmaz boşluğa? ne zaman dalıp gidenler kervanına katılır?
 
çok mutsuzken?!
çok kırılmışken?!
çok neşeliyken?!
herşey için çok geçken?!

başkalarını bilmem ama benim için 'herşey için çok geçken' seçeneği... neşeliyken hareketlidir, içi içine sığmaz, camın önünde saatlerce falan kimse durduramaz neşeliyi... herşey için çok geçken zaten kırılmıştır dibine kadar ve mutsuzdur nefes almayı boşverecek kadar... açık ama kapalı gibi duran bir penceresi de yoksa nefessizlikten ölecektir!!! dünyayı durdurma çabasıdır aslında durup durmasındaki sebep. kendisi durdukça herşeyin durduğunu 'hissetmek istemektir' aslında. gelip geçenlerin hareketliliği mühim değildir; o durdukça onun kendi dünyası duruyordur... camın kenarında saatlerce durmadan önceki yaşanmışlıklarıyla ilgili; ne savaşlar ne yenilgiler yaşamıştır belli ki...
pencerenin kenarında ağlamadan öylece durmayı başarabildiği vakit süzgeç evresindedir! nelerin geçip nelerin kaldığını izlemektedir.  ""

şimdi süzgeç evresindeyim...
gidenler ve kalanların derdinde...



25 Eylül 2013 Çarşamba

şimdi gitmek zamanı



şimdi sadece bir kaza kurşununa gebeyim
tam zamanı gelmişken kalbimin ortasından girip sırtımdan çıkmalı
o kadar hızlı girip çıkmalı ki ne olduğunu anlamamalıyım
kanımın bulaşmadığı kurşun arkamdayken,  olduğum yere yığılmalıyım
yığılmak değil uzun bir uykuya ılık ılık uzanmalıyım
en güzel uykuya daldığımı düşünüp huzura ermeliyim
düştüğüm yerde akıttığım kanımla birlikte hüznümü akıtmış olmalıyım
bir kaza kurşunu diyorum...



4 Eylül 2013 Çarşamba

yaylı çalgıgillerden misin ;)))



geldi (son)bahar ayları gerildi keman yayları ;(((
(ilk)baharda gevşeyen yaylar bunlar ;)))
vallahi ben de yaylı çalgıgillerden miyim neyim ; kış mevsiminin gelişiyle geriliyorum doğrusu...
ben kiii 6 ay yaz yaşamaya alışmış kişi olduğumdan bünyem kaldırmıyor...
bir eylül dedi sonbahar geldi ankaraya :(((
ağustosun ortalarında sararan yaprakların döküldüğünü gördüğümde yok canım bu bi halüsinasyon  olmalı dedim kendi kendime...

penceremin kenarında kış ve elimde uzun kollu bişeyler ;(((
ankarada durum bu arkadaşlar...
sevgiler...


26 Ağustos 2013 Pazartesi

gitmek gelmek




havaalanı yolu izmire gidişte neşeli dönüşte hüzünlü ve suskundu her daim olduğu gibi...
dönerken herkes ve herşey susuyordu sanki...
sessizce vedalaşmalıydım sağ yanımdaki denizle ve sol yanıma alıp götürdüğüm sevdiklerimle...
gelmek; gitmek olduğu sürece zaten yarımdı...
sonuçta gitmek vardı ya gerisi teferruattı...

özlemekle mi geçecek bir ömür derseniz elbetteki hayır....
etki tesiri artmakla ve azalmakla meşgulken hayat akıııp gidecek...
ama nereye ait olduğunu hissetme duygusunun sorgusuna gelince; hep bir açık kapı kalacak...
doğup büyüdüğün şehir, aklının aralık bir kapısı olarak kalacak...

bir kaç hafta sonra küçük bir tatil planı daha var ;)))


sevgiyle kalın...


1 Temmuz 2013 Pazartesi

TIKIRINDA HAYAT ;)




ESKİLERDEN ALINMIŞ VE İTİNA İLE KATLANIP BİR KENARA KONMUŞ "GÖZDEN IRAK OLAN GÖNÜLDEN DE IRAK OLURMUŞ" TABİRİNİ UYGUN GÖRDÜĞÜM KUMAŞLARIMLA YAKINLAŞTIK BU HAFTASONU... KUMAŞLARI KOLTUKLARIN ÜZERLERİNE, GÖZÜMÜN ÖNÜNE SERDİĞİMDEN BAHSETMİŞTİM YA ; İŞE YARADI :))) HEM DAĞINIKLIĞI TOPLAMAK İÇGÜDÜSÜYLE HEM DE GÖRDÜKÇE KAFAMDA FİLİZLENEN ŞEYLER SONUNDA BİR ETEK SAHİBİYİM VE DE BİR ELBİSE DİKİM AŞAMASINDAYIM :) BU ARADA KOLTUKLARIMA YAPMAK İSTEDİĞİM ÖRTÜLERDEKİ DEĞİŞİMLER DE TAMAMDIR :) HAFTASONUNU EVİMDE AKLIMDA DURAN VE ÜZERİMDE YÜK OLAN DEĞİŞİM VE DÜZENLEMEYLE GEÇİRDİM... İÇİM RAHATLADI VE BENCE ÇOK VERİMLİ BİR HAFTASONU GEÇİRDİM ;))) İHTİYAÇLARIMI ALMAK İÇİN ÇIKTIĞIM ALIŞVERİŞTE KAFAMDA OLAN HERŞEYİ DE CUK DİYE BULUNCA VE BUNU SAATLERCE DOLAŞMADAN ŞİP ŞAK YAPINCA KEYİFLENDİM HALİYLE...

İŞLER TIKIRINDA GİDİNCE BİR BAŞKA GÜZEL OLUYOR HAYAT ;)))

HERŞEYİN TIKIRINDA GİDECEĞİ BİR HAFTA DİLERİM ;)))

28 Haziran 2013 Cuma

sıklıkla işe değil pikniğe gittiğini düşünmek ;)))




 

öğle arasını ağaç altı piknik masası eşliğinde geçirmek ;)))

iyi hafta sonları geçirmenizi dilerim ;)))



26 Haziran 2013 Çarşamba

evlere yaz, gönüllere saz ;)




geçmiş zamanlarda aldığım kumaşları elime alıp beyin fırtınasına maruz bıraksam da; icraat sıfır... özenli düzenli katlanıp konmuş yerlerinden çıkardığım kumaşları alıp aynanın karşısında bedenime sarmak suretiyle elbise, etek vs. gibi denemelerimle uyuyan devi uyandırmaya çalışsam da yok...

şimdi kumaşlar koltukların üzerine serilmiş vaziyette beni çağırıyorlar ;)
gözden ırak olan gönülden de ırak olmasın dedim ve serdim gözümün önüne ;)))
şevkime mesaj gönderdim, henüz cevap yok ;(((

evine geldin... düzenini kurdun... al eline iğneyi-ipliği, keçeyi-kumaşı...(iç ses: evlere yaz, gönüllere saz geldi...) 

kendimi bilemedim ben pek bu aralar... neyin yorgunluğu neyin bezginliği anlamadım (bir sürü sebep bulurum daaa ;))) )

beynimi kemiren "evimde evim tırtılları" kelebek olup uçtuğundan beri bir rehavet bir rehavet...

geçecek elbet bu haller ve gelecek huzurlu günler...

öperimmm :*