20 Şubat 2014 Perşembe

kAZANIN sONUNA bAK sEN !



aslında ne mi oldu ?

anlatayım:

otuzlu yaşlara geldiğim zaman (belki kimisine göre geç ama) zamanın kıymetini anladım ???
üretken olmayı daha çok istediğim zamanın tam da başında olduğumu hissettim...
saçma sapan ritüellerin benim vaktimi çaldığını anladım...
(bin beş yüz adet ters çıkarılmış çorabı önce düzüne çevirip sonra eşini bulup -aynı zamanda tozuyla hapşururken- katlamak örneğin)
kılını dahi kıpırdatmayan ve beni yeteri kadar annesi gibi görmeye başladığını hissettiğim zat; kafa karışıklığım oldu önce...
anneliği bile yaşamamışken annesi gibi davranmamı bekleyen bir zattan muzdarip olduğumu farkettim...
benim ki muzdariplikmiş  olagelişimden dolayı, geç anladım...
aklımın almadığı tek şey; hayat belirtisi gösterebilmek için insanoğlunun yemek ihtiyacını başkalarına bağımlı olarak ömrünü sürdürebilir mi?
bütün ömrü boyunca böyle yaşayan ve öylede ölüp giden parazitler var bu dünyada...
bu dünya bana göre değilmiş anladım...
bizim zat-ı alinin yanında bulundurulmuşluğumun tek amacı buymuş ...
öz bakımlarını karşılayabilmem!
hayal var, hayal var...

ayrıca,
üretken olmayı bırakın yeniliklere dahi kapalı olanların yakınlarında olmanın benim vaktimi yediğini hissettim...
günler yenilerini kovaladıkça daha çok şey yapmalıyım-yetişemiyorum diye hayıflanmaya başladım...
aslında vakit ayırsam daha da iyisini yapabileceğimi düşündüğüm çalışmalarıma hız veremeyişimin iç huzursuzluğunu yaşadım...
içten içe çaktırmadan kendimi cimcikliyormuşum meğer...
kendime daha çok vakit ayırmalıyım'ın kararına vardım.

sonra,
bazı dayatmaların zorunluluk diye bilinçaltına yatırılmış ve öyle gelmiş öyle gider durumlarına hafiften frene basmaya başladım...
frene bastığımda doğrudan etkilenen zat önce karnından konuştu...
sonra mızmızlandı bir çocuğun annesine mızırtısı gibi...
en son yaptıklarının esamesini okumuyorum bile!
kendimi birilerine açıklama yaparken bulduğum zat için "öyle görmüş, böyle yapıyor haliyle!" diye savunurken; benim kabullenmişliğimin zerresinin zatta olmadığını ancak şimdi idrak edebildim.
zattın beklentisi: hayatımı onun istediği şekilde oldurucam, evrilip dönüşücem !!!
hangi krallık seninkisi derler adama???
ben de işte tam bu soruyu soruyorum;  
            _kime kime ?
          _sana bana.
              _başka kime ?
              _kara kediye ;)

zattan beklentilerimi en aza indirdikten ve hayatı benim gibi görmesini beklemenin en büyük hatam olduğu itirafını yaptıktan sonra haliyle bir farkındalık yaratabilmiş olmalıyım???
diye düşündüm...
aslında yine bir boş beklenti olduğunu anladım...

neyse,
benim için bir milat değil bu farkındalık,
sadece
frenlemeye yeni geçtim...
insanoğlunun doyumsuzluğunun sınırı yok bilindiği gibi...
lafın yeri geldi diye söylemiyorum bu şuursuzluğu....
ne kadar yaparsan o kadar daha fazla istiyor ve sen ne kadar affediciysen o kadar ezik oluyorsun...
vicdan duygusundan yoksun insanların aslında 'vicdansızlaştırıldıkları' çok doğru...
vicdanımın eksildiğini hissettiğim için gerçekten üzgünüm ;(((

çarpa çarpa öğrenmenin haklılığı bence çok doğru!
çarpma hızı acıtıyor haliyle ve illaki iz bırakıyor edilgende...
etken zaten etkili olmanın çabasın da olduğu ve dediğim dedik olduğu için etkilenenin izi umrunda değil...
hatta o hala kendi haklılığında;
inanır mısın "öyle gördük o yüzden böyle yapıyoruz" deme haklılığını da kendinde gururla buluyor...
işine geldiği için diyorum ve huzurlarında sahneden ayrılmak istiyorum...
ben buyum diyen ve tüm dünya benim etrafımda dönsün diyen vücutlar...
elbette bu vücutlar bir çok renk ve cins olarak insan görünümlüler ve aramızdalar...
kendi haksızlığını bile bile bu insan görünümlü bencilatörler, varlıklarını herkese bu şekilde kabul etmekten başka çare olmadığını savunmaya geçiyor...
bravo diyorum...
ben gerçekten huzurlarınızdan çekiliyorum...

peki şimdi ne mi olacak?

anlatayım,

fren balataları sıyırana kadar frenleme yapılacak...
balatalar sıyırdıktan sonra önüne ne geldiyse ezilip geçilecek...
yangınlar çıkacak...
ölecek veya öldürülecek bedenler...
kaza bu, balatalar  sıyırmış sıyırmamış önemli değil, giden-kalan hesabı yapılacak...
ve ne olacak biliyor musun 'frene basıp sıyıran' kabahatli=kusurlu ilan edilecek...
niye frenlediği, niye vicdansız olduğu değil; sonuçta ortalığı tozu dumana katanın adı olacak...
içindeki tozla dumandan zaten boğuluyor olduğundan kimsenin haberi olmayacak...

.
.
.

sevgiyle huzurlarınızdan 'şimdilik' ayrılıyorum...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder